34,5467$% 0.18
36,0147€% -0.62
43,3470£% -0.52
3.005,41%1,48
5.110,00%0,95
3396798฿%-0.3752
İSTANBUL (AA) – AHMET ESAD ŞANİ – Yazar Erdinç Akkoyunlu, Türk edebiyatında yer alan polisiye, siyasi, psikolojik ve siyasi metinleri değerlendirdi.
"Babamın Cinayet Defteri" adlı ilk romanı Notos Kitap tarafından okuyucuyla buluşturulan genç yazar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bugüne kadar 3 roman kaleme aldığını söyledi.
Eseri yazmaya 2002'de başladığını ve 2009'da tamamladığını dile getiren Akkoyunlu, "Bir ilk roman olarak Türk edebiyatının geçmişindeki büyük metinlere atıf yapan ve her zaman çok ilgilendiğim politikanın da içinde olduğu bir metin yazmak istedim. Bununla ilgili araştırma yaptığımda Türkiye'de bu türün çok az olduğunu, Avrupa'da biraz yaygın, Amerika'da ise çok yaygın olduğunu gördüm. Türkiye'deki handikap şuydu. Böyle bir metin yazmak istiyorsanız gerçek kişileri kurgusal bir alanda anlatmanız lazım." dedi.
Türkiye'yi anlatabilecek en uygun yerin basın ve gazeteler olduğuna işaret eden Akkoyunlu, kitabında Cumhuriyet Gazetesinde muhabirliğe başlayan Baretta Gölgesiz Kemal Metin'in ölümünün ardından oğlu Altan Metin'in babasının mesleğini devam ettirmesini ve bu süreçte yaşanan değişimi anlattığını ifade etti.
– "Eskiden cinayet haberleri çok uzun yazılırdı"
Köyden kente göçün yoğun olduğu 1920-1960 yılları arasında insanların cinayet haberlerine daha çok ilgi gösterdiğini belirten Akkoyunlu, "Eskiden cinayet haberleri çok uzun yazılırdı. Gazeteciler o dönemin gazete edebiyatçılarıydı. Çünkü cinayetler çok az işlenirdi. İnsanlar merak ederdi ve gazetelere de sayfalar dolusu bunu anlatırlardı." şeklinde konuştu.
Erdinç Akkoyunlu, 1960'lı yıllardan sonra suç tanımının değiştiğini ve cinayetlerin vahşileştiğini, bunun gazetelere de yansımasıyla cinayet haberlerinin üçüncü sayfaya mahkum bırakıldığını kaydetti.
Romanı için çok sayıda arşiv araştırması yaptığını dile getiren genç yazar, "Benim romanımdaki baba ve oğlu, 'Biz edebiyat kökenli insanlarız, hikaye anlatabiliyoruz. İstanbul'da da pek çok hikaye meydana geliyor. Bu cinayetlerin ve cinnet hikayelerinin ardında çok büyük olaylar var.' diyorlar. Gazetelerde haberlere sığdıramadıkları ayrıntıları alıp kendi defterlerine kaydediyorlar ve birer hikaye yazarı olmaya başlıyorlar. Baba, beraber çalıştığı Yaşar Kemal'e hayran, onun gibi olmak istiyor ve kendisi öldürülüyor. Oğluysa o dönem romanı çok popüler hale gelen Orhan Pamuk'u bir şekilde kendine örnek alıyor. Fakat bu örnek alma hali romanın alt metninde dile getiriliyor." bilgisini verdi.
Hasan Cemal ve Ertuğrul Özkök isimlerinin de geçtiği hikayenin 1992'de başladığını belirten Akkoyunlu, "Ailenin psikolojik durumunu da anlattığımız hikayeler dizisi bize 17. yüzyılda Sultan Ahmet Camisi'nin yapımı sırasında işlenen tuhaf cinayetleri de, 1970'li yıllarda Kıbrıs'a yapılan çıkarma nedeniyle Türkiye'nin uğradığı ambargoyu, yağın, gazın, şekerin bulunamadığı o günlerde insanların yaşadığı korkuyu da anlatacak." diye konuştu.
Akkoyunlu, katmanlı bir metin ortaya koymaya çalıştığı romanda, 1990'lı yıllarda İstanbul'da yaşanan hava kirliliği, dönemin siyasal olayları, gazetelerin gelişmeleri manşetlerine yansıtma tarzları, Almanya ve Bosna Hersek'te yaşananlar ile Türkiye'nin yakın geçmişinde yaşananların da konu edildiğini anlattı.
– "İletişimsizliğimizi ancak romanlar yazarak alt edebiliriz"
Kuşaklar arasında bağ kurmanın ancak kitaplar sayesinde başarılabileceğini vurgulayan Akkoyunlu, "Kuşaklar arasında bağı kopardığımız zaman edebiyatta bambaşka bir yöne doğru gittik ve 'Neden büyük yazar çıkmıyor ki?' diye birbirimize sormaya başladık. Biz bugünkü meselelerimizi birbirimizle olan iletişimsizliğimizi ancak romanlar yazarak alt edebiliriz. Neden Türkiye'de bu kadar zengin bir kültür varken, büyük bir edebiyat varken biz daha fazla başarıya elde etmeyelim?" değerlendirmesinde bulundu.
Okurun ve yayıncıların çok okunabilecek, derinliği olan, yerel kültürden beslenen hem de evrensele seslenen metinlere fırsat vermesi gerektiğini dile getiren Akkoyunlu, şunları ekledi:
"Babamın Cinayet Defteri'nin okurlarından güzel eleştiriler almak beni umutlandırdı. Diğer romanlarımı da belki yayıncılar yayınlamak ister. Roman, içinde polisiye unsurların da olduğu bir psikolojik, siyasi metin. Bu tür metinler bizde yazılmıyor bunlardan korkuluyor. Her bir hikaye ayrı ayrı düşünüldü ve birkaç aydan önce yazılmadı. Bu metni çok hızlı da yazabilirdim ama edebiyatta büyük bir metnin ne zaman ortaya çıkacağını bilemezsiniz. Yazar gerçekten kendinde bir şey hissediyorsa, yayıncıların ve okurların da yazara en azından şans tanıması gerekiyor. Okur, kitapta Türk edebiyatında 20-25 yıldır karşılaşmadığı bir tatla karşılaşacak, geçmişle ve edebiyat tarihiyle bağ kuran bir yapı görecek. Sosyal medyada edebiyatla ilgili görüşleri değer bulan kişiler tarafından okundu ve beğenildi. Önemli yazarlar tarafından taltif edilmesi de benim için oldukça önemli."
Erdinç Akkoyunlu, Gazi Üniversitesi Gazetecilik Bölümünde eğitim gördükten sonra 2004-2020 yılları arasında çeşitli ulusal gazetelerde ekonomi ve politika editörlüğü yaptı. İlk romanını okuyucuyla buluşturan genç yazar, gazetecilik çalışmalarını sürdürüyor.
“Periferi”, “öteki”yi çingenelerin dilinden anlatacak