35,2068$% 0.3
36,7672€% 0.92
44,3202£% 0.7
2.968,33%1,32
4.853,00%0,96
3433497฿%0.42977
27 Eylül 2022 Salı
Türkiye'de Liyakat ve Vurdumduymazlık Sorunu!..
Sıra kimde?
Gemici'den Alman vatandaşı yurttaşlarımıza: 'Türk Vatandaşlığı İçin Başvurun'
Miço Şaşırma, Sabrımızı Taşırma!..
Riba, Ülkemizi Vatan mı edinmiş?..
Şeyhliğimi İlan Ediyorum!..
Gençlere Sesleniyorum-58
Sevgili Gençler,
Yüce Rabbimiz Kur’ an-ı Kerim’de Peygamberimiz (S.A.S) Efendimize hitaben şöyle buyuruyor:
“(Habibim), biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya suresi, 107)
“(Habibim) biz seni ancak müjdeci, bir korkutucu (ve) bütün insanlara Peygamber olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” (Sebe Suresi,28)
“(Habibim) hiç şüphesiz sen, büyük bir ahlak üzerindesin.” (Kalem Suresi, 4)
Peygamberimiz, eşsiz bir ahlaka sahipti. O, alemlere rahmet olarak gönderilen, ilim ve hilimde, şefkat ve merhamette, kemalatta asla eşi olmayan bir insandır. O Allah’ın en sevdiği bir kuldur. Ve Hatemennebi’dir. Daha doğmadan evvel babasını, doğduktan altı sene sonra da annesini kaybederek öksüz kalan cihanın en büyük sultanını Cenab-ı Hak terbiye etmiştir. Bir hadisi-i şeriflerinde:
“Beni Rabbim terbiye etti ve terbiyemi (çok) güzel kıldı.” (el-Camiu ‘s Sağır, C.1 S.12) buyuruyor.
Bir bayram sabahı peygamberimiz (S.A.S) efendimiz, Ashab-ı Kiram’dan bazılarıyla birlikte bayram namazından dönerken bir bahçede bayram sevinciyle oynayan çocuklara rastlar.
Bayram sevinç ve mutluluk günüdür. Bilhassa çocuklar, bayram günleri yeni elbiselerini giyer, sokaklara dökülür, bayram günlerinin kazandırdığı sevinç ve mutluluğu yaşarlar.
İşte çocukların bir araya gelerek bayram sevincini yaşarken, içlerinden birinin kenarı çekilip mahzun mahzun onlara baktığı ve gözlerinden dökülen yaşların yanaklarını ıslattığını fark eden Peygamberimiz (S.A.S) efendimiz, hemen o çocuğun yanına yaklaşır ve ona:
– Neden şu bayram sabahı arkadaşlarınla birlikte oynamıyorsun da böyle bir kenarı çekilmiş ağlıyorsun yavrum? Buyurur.
Bu sözleri söyleyenin alemlere rahmet olarak gönderilen sevgili Peygamberimiz (S.A.S) efendimiz olduğunu bilmeden:
– Benim babam vefat etti. Yetim kaldım. Benim de babam onlarınki gibi hayatta olsaydı bana yeni elbiseler alırdı. Ben de onlar gibi sevinir ve oynardım, der.
Bunun üzerine Allah’ ın Rasulü çok müteessir olur ve çocuğun saçlarını okşayarak ona hediyeler alır ve sonra:
– Hasan ile Hüseyin’ in kardeşlerin, ahir zaman Peygamberinin de deden olmasını arzu eder misin? diye sorar.
İşte o zaman kendisiyle konuşanın Allah’ın Rasulü(S.A.S) olduğunu anlayan çocuk hemen ellerine kapanır ve kemal-i edeple öper.
Allah’ın Rasulü o çocuğun bütün ihtiyaçlarını karşılar. Yeni elbiseler giydirince çocuk hemen koşup diğer çocukların arasına karışır ve onlarla birlikte bayram sevincini yaşar.
Bu mutluluğu gören Allah’ın Rasulü:
“Kim bir yetimin ihtiyacını gidermek suretiyle onu sevindirirse cennette benimle yanyana olur” buyurarak bu beraberliği, şehadet ve orta parmaklarını birleştirmek suretiyle ifade eder.
Sevgili Gençler,
O herkese, dosta, düşmana karşı daima iyi muamele etmiş, hayatı boyunca ondan hiç kimse rahatsız olmamış, incinmemişti. Daima sözün en güzelini ve en doğrusunu söylerdi. Ahlakı Kur’an ahlakı idi. İbadet etmeyi, dua ve niyazda bulunmayı, secdelere kapanıp ümmeti hakkında mağfiret talep etmeyi çok severdi. Mübarek ayakları şişinceye kadar ibadet ettiği olurdu. Kalbi mahzundu, ama belli etmezdi. Mütebessim ve çok nurluydu. Yüzünde nübüvvet ve risalet nuru parlıyordu.
Yolda yürürken kimse ona yetişemezdi. Uzun boylu biri yanında olsa, ondan biraz uzun görünürdü. Kahkaha ile gülmezdi. Gülmesi, tebessümden ibaretti. Ancak ön dişleri görülünceye kadar güldüğü olurdu. Kahkaha şeklinde değildi. Yürürken yolda gördüğü kimselere önce kendisi selam verirdi. Çocuk ve kadınlara selam vermesi mübarek adetlerindendi.
Konuşurken tane tane konuşur ve bazen üç defa tekrar ederdi. Dinleyenler onu pür dikkat dinler, manevi bir huzura erer, kendilerini ibadetten alıkoyacak dünyevi şeyleri unutur, onun mübarek sözlerini büyük bir huşu içerisinde dinlerlerdi. Onun mübarek cemalini seyretmeye doyamazlardı. Herkes ona inanır, güvenirdi. En kıymetli şeylerini ona emanet ederlerdi.
Daha kendisine Vayh-i İlahi gelmeden önce Mekkeliler, onun dürüstlüğüne, doğruluğuna, güzel ahlakına, zekasına, duygu ve düşüncelerine, insanlık örneği oluşuna bakarak “Muhemmed’ül-Emin” yani inanılır, güvenilir, itimat edilir Muhammed, lakabını vermişlerdi.
Kendisinden bir şey istendiği zaman boş çevirmemek için gerekirse başkalarından borç alır, verirdi. Şefkat ve merhamet örneği idi. Müşrikler, kendilerine eza ve cefa ettikleri, Taif’e giderken yollara dikenler attıkları, sağlı sollu taş yağmuruna tuttukları ve mübarek ayaklarını kanlar içerisine bıraktıkları o yine lanet etmemiş, bedduada bulunmamış, kahrolmaları için ellerini kaldırmamış ve:
“Ben lanetçi olarak değil, rahmet olarak gönderildim.” (Müslim, et-Tac, C.5 S.37) buyurmuşlardır.
Peygamberimiz, tam acıkıncaya kadar yemek yemezdi. Sofraya oturunca besmele ile başlar, Allah’a şükrederek kalkardı. Yani tıka basa yemek yemezdi. Daima sade yer, sade giyinirdi. Çok mütevazi idi. Bir hadis-i şeriflerinde:
“…işitmiyor musunuz, sade hayat imandandır.” (Riyazu’s-Salihin Terc. C.1, S.540) buyurmuşlardır.
Allah yolunda infak etmeyi çok severdi. Fakir, yetim ve kimsesizlere çok yardım ederdi. Öz ifade ile muhtaç ve kimsesizlerin hamisi idi. Onları gözetmeleri ve yardım etmeleri için ashabını uyarırdı. Bir gün, Hz. Ebubekir’in kızı Esma’ya hitaben:
“Kesenin ağzını bağlama, senin de rızkın bağlanır” (A.g.e., C.1, S.580) buyurmuşlardır.
Bir tarafa bakacakları zaman sadece başını çevirmez, bütün vücudu ile döner, öyle bakardı. Ev işlerinde zevcelerine yardım ederdi. Elbiselerinin yırtık yerlerini diker, koyun sağar, ayakkabılarını tamir ederdi. Kimsenin sözünü kesmez, kimsenin ayıplarını yüzüne vurmazdı.
Davet edildiği zaman reddetmez, icabet ederdi. Kendisine kötülük edene bile iyilikle karşılık verir, kimsenin kalbini kırmaz, kimseyi incitmezdi. Bir meclise gittiği zaman yer seçmez, boş bulduğu yere oturur, hizmet etmeyi çok severdi. Bütün canlılara karşı merhametli idi. Çocukları çok severdi. Hatta onların oyunlarına iştirak ettiği olurdu.
Namazda secdeye vardığı zaman torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin henüz çok küçük yaşlarda iken mübarek omuzları üzerine çıkar otururlardı. Düşürmemek için secdeyi uzattığı ve kıyama kalktığı zaman onları bir eliyle tutuğu olurdu. Namazdan sonra onları azarlamak şöyle dursun onları sever ve okşardı. Bir hadis-i şeriflerinde:
“Büyüklerimize saygı göstermeyen, küçüklerimize merhamet etmeyen bizden değildir.” (tirmizi, leşfü’l-hafa C.2, S.173) buyurmuşlardır.
Yatacakları zaman ihlas, felak ve nas sureleri ila bazı duaları okur, yüzü kıbleye gelecek şekilde sağ elini sağ yanağının altına koyup ayaklarını toplayarak uyurlardı. Gece yarısında kalkar, teheccüt namazı kılar, secdelere kapanır, seherde mübarek ellerini semaya doğru kaldırarak Cenabı-ı Hakk’a niyazda bulunurdu. Ümmetinin af ve mağfireti için dua ederdi. Seherlerde hiç uyumaz, hep ibadet, zikir ve tesbihatla meşgul olurdu.
Zengin, fakir ayrımı yapmaz herkese eşit muamele ederdi. Özür beyan edenin özrünü kabul ederdi. Hastaları ziyaret eder, komşuların haklarına son derece riayet ederdi. Bir Yahudi komşusu kendisini çok rahatsız ettiği halde bir gün Yahudi hastalanınca onu ziyarete gitmiş, Yahudi Resul-i Ekrem (S.A.S) görünce “benden intikam almaya mı geldin?” demiş. İnsanlık örneği Fahr-i Alem (S.A.S) efendimiz: Hasta olduğunuzu duydum da halinizi sormaya geldim, cevabını vermişlerdir.
Onu hakkıyla anlatmak, yüce ahlakını tarif, etmek onu gerçek anlamda örnek yaşayışıyla tanımak çok zordur.
Ona sonsuz salatu selam olsun!
Rabbim bizlere “ben ancak, güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” (A.g.e., C.1, S.211). buyuran Fahri Alem (S.A.S) efendimizin yolundan, izinden, çığırından ayırmasın ve şefaati kübrasına mazhar kılsın.
Öz ifadeyle:
Ebedi huzur, saadet ve mutluluk, ancak onu yaratılmışların hepsinden ziyade sevmek, onun mübarek ve nurlu yolundan yürümek ve onun sünnetine sımsıkı sarılmakla mümkündür.