İslam Hukuku Çerçevesinde Sosyal Hayat / NASS, İHTİLAF ve SEBEPLERİ
MÜSLÜMANLAR AYNI KONUDA İHTİLAF ETMELERİNİN SEBEBİ NEDİR?
YOKSA NASSIN KATÎ ALANI İLE NASSIN ZANNÎ ALANI AYRIMINDA BİR METODOLOJİ SORUNUMUZ MU VAR. YOKSA MÜÇTEHİTLER FARKLI KAVRAMLARLA AYNI ŞEYİ Mİ SÖYLERLER.
– Nassların katî ve zannî alanları bulunmaktadır.
– Nassların katî alanları içtihada kapalı, zannî alanları ise içtihada açıktır.
– Nassların ekserisi içtihada açık alanlardır.
– Tarihten günümüze, nasların özellikle sosyal hukuk alanında getirdiği özel hükümler neden tartışılır olmuştur?
– Yoksa yapılan içtihatlar zamanla kat’î nass gibi mi anlaşılmıştır.
– Müçtehitler ve bilginler, İslâm hukukuna yürürlük sağlamak için farklı kavramlarla aynı şeyi mi söylerler.
– Yoksa bilginler, farklı kavramlarla farklı yöntemler mi kullanmışlardır.
– Yoksa kavramlar dövüşü mü yaşıyoruz.
– Din, insanlığın var edilmesinden itibaren hüküm koyucunun tevhîd inancı üzerine kurduğu bütün insanları kapsayan vahye dayalı evrensel kanunlar bütünüdür.
– Şeriat ise insanın toplum içerisinde huzurlu bir hayat sürebilmesi için yaşadığı dönemde oluşturulan ve her an değişime açık kanunlar bütünüdür.
– Bu bağlamda Kur’ân ve sünnetin ya da yapılan içtihatların din alanına mı yoksa şeriat alanına mı girdiğini tespit etmek gerekir.
– Bilginler, şeriat ve din kavramına aynı anlam yükledikleri gibi ayrı anlam yükleyenler de bulunmaktadır.
– Desene nasların anlaşılmasında ve yorumlanmasında metodoloji sorunumuzun olduğu bir gerçektir.
– Fertlerin toplum içerisindeki hukuki himayesini tanzim eden Şâri, dönemin örf ve yaşayış şekillerini de dikkate almıştır.
– Şâri, birden bire var olan gidişatı kaldırıp muhataplarını bambaşka hükümlerle karşı karşıya da bırakmamıştır.
– İslâm’a aykırı olmadığı sürece eski dinlere ait hükümler ve o dönemin örf ve adetlerini de devam ettirmiştir.
– Desene tarihten günümüze din alanı ile sosyokültürel alanı birbirinden ayıranlar olduğu gibi ayırmayanlar da olmuştur.
– Sonuçta hemen her bilgin, İslâm hukukuna yürürlük sağlamak için tarihsellik ve evrensellik, örf üzerine bina kılınan hüküm, örfün değişmesiyle değişir prensibi, lafız ve mana (makâsıd) ilişkisi, din ve şeriat ayrımı, nasslar konusundaki nesih anlayışı, hükmün üzerine bina kılınan illetin değişmesiyle, hüküm de değişir prensibi, illet ve hikmet, hakikat ve mecaz anlayışı, ehl-i sünnet ve’l cemaat/şûrâ ile icmâ gibi ilkesel yürürlük metotlarıyla aynı gayenin tahakkuku için farklı kavram, araç ve yöntemler mi kullanmıştır?
– Yoksa kavramlar savaşı başlatarak birbirlerini ötekileştirme yolunu mu seçmişlerdir?
– Hemen her bilgin, özde aynı şeyleri söyleyip meseleyi farklı kavramlarla mı ifade etmişlerdir?
– Yahut da bilginler, kavram savaşı başlatarak, kendilerini ispatlama sübjektifliği sebebiyle gerçeğin ortaya çıkmasına mani mi olmuşlardır? Haşa!
– Bilginlerin muhâkeme yetenekleri ve bilgi seviyeleri, nassları anlamadaki yöntem ve ilkeleri de birbirinden oldukça farklılık içerdiği de bilinmektedir.
– Çünkü bilginlerin bir kısmı, İslâm hukukunun yürürlüğünü tarihsel yöntemde görürken; bir kısmı da örf üzerine bina kılınan hükümlerin, örfün değişmesiyle nassın hükmünün değişeceği ilkesini ileri sürmüşlerdir.
– Keza bir kısmı nassların makâsıdını ileri sürerek problemi çözmeye çalışmışken; bir kısmı da din ve şeriat ayrımı yaparak dinîn değişmez ilkelerinin olduğunu, şeriatın ise değişebilir özelliğine dikkat çekmişlerdir.
– Öte yandan bir kısmı, illetin değişmesiyle hükümlerin değişme ilkesine sığınırken; bir kısmı da genel ve özel ayırımını temel kabul etmişlerdir.
– Hiç kuşkusuz bu gayretlerin her biri, problemleri çözmek ve İslâm hukukuna yürürlük sağlamak maksadıyla yapılmıştır.
– Düşünce dünyasında farklı içtihatların olması kadar doğal bir durum da yoktur.
– Ancak tüm bu İslâm hukukuna yürürlük sağlayan içtihatlar, bireyleri dışlamak için bir araç olmamalı, aksine zannî nasların anlaşılmasında olabildiğince özgür imkân sunmalıdır.
– Yoksa İslâm hukukuna yürürlük sağlamak amacıyla birbirinden çok farklı açılardan bakan bilginler, aynı gayenin tahakkuku için çözümler üretmiş, farklı araçlarla aynı alana mı yolculuk yapmışlardır?
– Bu kavramlar döğüşünde hakikate ulaşmaktan ziyade, akıldan çok duygusallığa mı esir düşmüşlerdir?
– Bu varsayımların doğru olup olmadığının tespitinin yapılması için içtihat alanındaki nassların mahiyeti, içtihadın bilgi değeri ve yöntemleri, epistemolojik bilgi kuramının değerinin ortaya konulması gerekmektedir.
– Şu da bir gerçektir ki tüm bu soruların cevap bulması gerekmektedir.
– Sürekli değişerek yürüyen insan hayatı için içtihat faaliyeti hem dini bir vecîbe hem de hayatî bir zaruret olduğu gerçeği karşımızda durmaktadır.