34,5467$% 0.18
36,0147€% -0.62
43,3470£% -0.52
3.005,41%1,48
5.110,00%0,95
3396798฿%-0.3752
İstanbul
Geçtiğimiz günlerde Baykar’ın, MIUS/Kızılelma insansız hava harp sisteminin 2023’te ilk uçuş testini yapacağını açıklaması, Türk savunma teknolojileri yolculuğunun çok kritik bir eşiğe geldiğini gösteriyor. Ulaşılması için birçok zorluğun aşılması gereken bu hedef, başarılı olduğu takdirde Türkiye’nin savunma teknolojileri kabiliyeti açısından yeni bir dönem anlamına gelecek.
Söz konusu sistemi değerlendirirken dikkat edilmesi gereken 2 analitik çerçeve var. Bunlardan ilki, kategorizasyonu doğru yapmak, yani Baykar’ın Kızılelma ile tam olarak ne yapmaya çalıştığını iyi anlamak. İkincisi, bu sistemin Türkiye’ye kazandıracağı kabiliyeti isabetle analiz edebilmek gerekiyor.
Kızılelma, Milli Muharip Uçak ya da F-16V modernizasyonu projesinin bir alternatifi de değil. Aksine, insanlı uçaklarla müşterek harekat icra edebilecek yüksek yetenekte bir insansız sistemden söz ediyoruz.
Önce Kızılelma’nın ne olmadığından başlayalım. Kızılelma, Bayraktar TB-2 ya da Akıncı’nın “geliştirilmiş” bir versiyonu değil. Dahili silah istasyonları, gelişmiş yapay zeka algoritmaları, turbofan motor teknolojisi gibi bir kombinasyon, görev portföyü açısından farklı bir düzlemi gösteriyor.
Kızılelma, Milli Muharip Uçak ya da F-16V modernizasyonu projesinin bir alternatifi de değil. Aksine, insanlı uçaklarla müşterek harekat icra edebilecek yüksek yetenekte bir insansız sistemden söz ediyoruz. Bu konuyu detaylı olarak açıklayacağız ancak önce ilk turbofan motorlu insansız Türk uçağının belirtilen segmentteki seçeneklerine bir göz atalım.
Her şey planlandığı gibi giderse, Türk Deniz Kuvvetleri, robotik sistemler ağırlıklı bir donanma havacılığı kapasitesiyle stratejik bir güç projeksiyonu platformunu buluşturacak.
Anladığımız kadarıyla Kızılelma’nın motor konfigürasyonu konusunda Baykar, Akıncı SİHA’da izlediği yöntemi, yani tedricen daha güçlü çözümlere yönelmeyi tercih edecek gibi görünüyor. Akıncı’nın A, B ve C varyantları, her bir versiyonda daha güçlü motorlar kullanacaklar. Yine benzer şekilde, Kızılelma’nın ilk varyantı Ukrayna menşeili AI-25 motorla havalanacak ve subsonik hıza sahip olacak. Baykar internet sitesinde, bu uçağın 0,6 mach seyir hızında olacağını belirtiyor. İkinci Kızılelma varyantı ise yine Ukrayna yapımı AI-322 motorlarıyla uçacak. Afterburner (art yakıcı) yeteneğine de sahip bu motor ile Kızılelma’nın çok daha hızlı (muhtemelen transonik hızda) uçmasının beklendiği söylenebilir.
Kızılelma’nın, Bayraktar TB-3 ile TCG Anadolu’dan iniş-kalkış yapabilmesi de hedeflenmiş. Bunun için kanca yardımı ve yakalama kabloları gerekecektir. Her şey planlandığı gibi giderse, Türk Deniz Kuvvetleri, robotik sistemler ağırlıklı bir donanma havacılığı kapasitesiyle stratejik bir güç projeksiyonu platformunu buluşturacak. Ayrıca Kızılelma’nın AESA radarı gibi gelişmiş bir sensör yeteneğine sahip olacağını da belirtelim.
Tam da bu noktada Kızılelma’nın görev portföyüne ilişkin doğrudan ve analitik bir soru sormak, konuyu netleştirecektir. Bir düşük görünürlük unsuru olan dahili silah istasyonuna sahip, transonik hızda uçabilen, Bayraktar TB-2 ya da Akıncı gibi uzun süre havada kalması beklenmeyen ama manevra yeteneği çok daha yüksek, en önemlisi, gelişmiş yapay zeka algoritmalarına sahip bir insansız uçağı neden istersiniz?
Soruya yanıt vermek için Anglo-Amerikan askeri literatürde ön plana çıkan “loyal wingman” kavramını iyi anlamak gerekiyor. Esasen bir projenin adı olan ancak artık bir hava harp konseptini tanımlamak için kullanılan “loyal wingman”, 5. nesil (örneğin F-35) ve henüz envantere girmeyen 6. nesil uçaklarla (örneğin Tempest) birlikte müşterek harekat icra edebilen, otonomi seviyesi yüksek insansız platformlara karşılık geliyor.
“Loyal wingman” çerçevesinde, düşman hava savunmasının baskılanmasından (SEAD), tehlikeli hava sahalarına penetrasyona kadar, pilotlar için risk teşkil eden birçok görevin, insansız sistem öncelikli icra edilmesi öngörülmekte. Yine söz konusu insansız platformların, görüş-ötesi hava-hava füzeleri ve seyir füzeleri gibi akıllı, hassasiyeti yüksek ve uzun menzilli harp yükü taşıması, taarruzi seçenekleri büyük ölçüde artıracak. Loyal wingman konseptinde, insanlı uçağın ve pilotunun, örneğin 2030’lu yıllarda Kızılelmalar ile uçan bir Milli Muharip Uçak’ın, klasik bir savaş uçağından çok uçan komuta-kontrol ve harekat idare merkezi gibi görev yapacağını bilmemiz gerekiyor.
Ayrıca Baykar’ın yanı sıra Anka ve Aksungur gibi çok kıymetli projelere imza atan Tusaş’ın da düşük görünürlüklü bir insansız savaş uçağı projesi yürüttüğünü belirtelim. Yani milli savunma sanayisi, Türk hava harp kapasitesi için yeni bir paradigma üretiyor. Eğer bu hedef başarılabilirse, Milli Muharip Uçak da istenilen düzey ve takvimde envantere kazanılabilirse, 2030’larda Türk Hava Kuvvetleri, farklı bir değere dönüşecek.
Ayrıca yukarıda vurgulanan yüksek hedeflere ulaşana kadar, aradaki dönemi sorunsuz atlatmanın çok kritik olduğunu da belirtelim. Türkiye’nin F-16V modernizasyonuna ihtiyacı var ve tüm diplomatik imkanlar kullanılarak bu ara-çözüm tedarik edilmeli.
Bayraktar Kızılelma düzeyinde planlanan bir sistemin, etrafındaki “evrene” ilişkin zeki bir algısı olacak ve söz konusu algı, gelişmiş algoritmalar ile sürekli şekillenmeye devam edecek, yeni şeyler öğrenecek ve öğrendiği şeyler arasında yeni korelasyonlar kuracak.
Baykar’ın açıkladığı Kızılelma vizyonunun en önemli bileşeninin yapay zeka kapasitesi olduğunun altı bir kez daha çizilmeli. “Loyal wingman” otonomisi düzeyinde insansız bir uçağın gereksinim duyacağı yapay zeka seviyesi, kelimenin tam anlamıyla “üst düzey” ve sofistike, Türk savunma sanayinin bugüne kadar tecrübe etmediği bir aşama. Dolayısıyla en zor eşik de bu olacak.
Bazı yaklaşımlar, otonomi seviyesi çok yüksek yapay zeka ile robotik sistemlerin sistematik biçimde oluşturdukları iş birliğinin potansiyel sonuçlarının, bugünkü canlılık çeşitliliğinin köklerinin dayandığı “Kambriyen patlaması” dönemiyle benzeştirilebileceğini belirtiyor. Benzer çalışmalar, makine öğrenimi ve nöral ağlara ilişkin birikimimiz geliştikçe, biyosistemlere ve hatta “yaşamın kendisine” olan bilimsel bakışımızın dahi yeniden şekillenebileceğini iddia ediyor.
Daha somut ifade etmek gerekirse, Bayraktar Kızılelma düzeyinde planlanan bir sistemin, etrafındaki “evrene” ilişkin zeki bir algısı olacak ve söz konusu algı, gelişmiş algoritmalar ile sürekli şekillenmeye devam edecek, yeni şeyler öğrenecek ve öğrendiği şeyler arasında yeni korelasyonlar kuracak. Bahse konu paternlerin bir kısmını, yani Kızılelma’nın neyi nasıl öğrenip nasıl davranışlar geliştireceğini, bizatihi sistemi tasarlayanların bile hemen tam olarak anlayamaması ihtimal dahilinde. Ve ancak tüm bu gelişmiş yapay zeka manzumesi sonucu insanlı-insansız takım çalışması mümkün olacak. Dahası, harekat sahasına dair verileri çok yüksek bir hızda işlemesi ve paylaşabilmesi gerekiyor. Şunu unutmayalım, hava harp modellemesi ve icrası, en zor segmentlerden biri. Zira hava harp ortamında saniyeler uzun bir süre demek.
Yapay zeka unsurlarının yanı sıra, datalink (veri bağı) güvenliği ve etkinliği ile ağ-merkezli harekat performansının da kritik belirleyenler olacağını vurgulayalım. Kızılelma’nın görev yaptığı sektörlerde sadece Milli Muharip Uçak olmayacak. Türk erken uyarı ve elektronik istihbarat uçakları, hava savunma sistemlerinin sorumluluk sahaları, ileride envantere girecek olan hava savunma firkateynleri, denizaltı savunma harbi görevi icra eden Aksungur SİHA ya da keşif-gözetleme görevindeki Bayraktar TB-2, TCG Anadolu’dan kalkış yapan bir TB-3 gibi karmaşık bir ortamdan söz ediyoruz. Özetle, bilgi üstünlüğü ve muharebe ağlarının gelişmişlik seviyesi en önemli çerçeveler olurken, yapay zeka ve elektromanyetik spektrumdaki kabiliyet de en kritik iki belirleyen olacak.
Tüm bunların başarılması zor. Tüm bunların başarılması sadece endüstriyel performans ile değil, eğitim sisteminden, akademi-sektör iş birliğine kadar birçok farklı parametreye bağlı. Türkiye’nin Ulusal Yapay Zeka Strateji Belgesi hedefleriyle de doğrudan ilintili.
Ama umutlu olmak için de birçok neden var. En nihayetinde, Türk robotik harp sistemlerinin Suriye’den Karabağ’a kadar başardıkları da geçmişte hayal edilmesi zor eşiklerdi. Doğru ve zeki bir çalışma ile Kızılelma eşiği de geçilebilir.
Anımsanacağı üzere Zeytin Dalı Harekatı sırasında, basının “İstikamet neresi?” diye sorduğu bir TSK personeli, tankın üzerinden “İstikamet kızılelma” yanıtını vermişti. Türk askeri stratejik kültürünün cisimleşmiş tasviri olabilecek bu sahne, şimdi gelişmiş bir silah sisteminde tekrar edecek. MIUS, üretim hattına girerken, artık Kızılelma olarak anılacak.
Kızılelma, Türkler için hem epik bir anlam taşır hem de semantik olarak bugün kullandığımız şekliyle “grand-strateji” benzeri bir kapsama karşılık gelir. Türklerin ata yurtlarından getirdikleri başka adlar da var. Örneğin, Aybüke. Ay ışığının güzelliğine atıfta bulunan bu adın sahibi genç bir müzikolog ve öğretmen Aybüke Yalçın, Zeytin Dalı Harekatı’na katılan Türk askerinin “Kızılelma” yanıtından 7 ay önce, Zeytin Dalı Harekatı’nın mücadele ettiği terör örgütü PKK tarafından şehit edilmişti.
Batman’da şehit olan genç bir öğretmen, Afrin’i terör unsurlarından temizlemek üzere intikal halindeyken “İstikamet Kızılelma” diyen bir asker ve Türkiye’nin yeni robotik harp sistemine Kızılelma adı verilmesi birbirinden bağımsız gelişmeler gibi görünebilir. Ancak bunlar, esasen, ülkenin mevcut güvenlik ortamının da özetidir. Türk Devleti, Aybüke Yalçın gibi başka pırıl pırıl değerlerini korumak ve yaşatmak için, Kızılelma’ya sahip çıkmak zorunda. Kızılelma’ya sahip çıkabilmek için ise bilimsel düşünceye önem veren bir savunma teknolojileri planlaması ve doğru bir askeri siyasa gerekiyor.
***
[EDAM Güvenlik ve Savunma Programı Direktörü Dr. Kasapoğlu, ABD merkezli düşünce kuruluşu Jamestown Foundation bünyesinde Avrasya Bölgesi Askeri Meseleleri analisti olarak çalışmalarını sürdürmektedir]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.
İslamofobi uzmanı Prof. Salman Sayyid Christchurch saldırısını değerlendirdi