DOLAR

29,1386$% -0.68

EURO

32,3052% -0.25

STERLİN

36,7564£% -0.76

GRAM ALTIN

1.922,21%-0,31

ÇEYREK ALTIN

3.240,00%0,86

BİTCOİN

1261315฿%-0.91319

Öğle Vakti a 13:09
İstanbul AZ BULUTLU 12°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
AA

AA

29 Mart 2024 Cuma

Unser Hodscha Nasreddin „Auch ein Trost”

Unser Hodscha Nasreddin „Auch ein Trost”
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Online İmam/ Mustafa CİMŞİT

Devamını Oku

Almanya’da Tartışmaların Merkezinde Yeni Bir Parti: Dava Partisi Ne Vadediyor?

Almanya’da Tartışmaların Merkezinde Yeni Bir Parti: Dava Partisi Ne Vadediyor?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

ALMANYA’da Türkiye kökenli bir grubun kurduğu Çeşitlilik ve Uyanış için Demokratik İttifak (DAVA) adlı siyasi oluşum, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Almanya’da kolu olduğu iddialarıyla gündemde. Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılmayı hedefleyen DAVA nedir? Seçim programında hangi konular yer alıyor?

Almanya’da Türkiye kökenli bir grubun kurduğu Çeşitlilik ve Uyanış için Demokratik İttifak (DAVA) adlı siyasi oluşum, uzun bir süredir gündemde olan Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve AK Parti’nin Almanya’nın iç siyasetine etki ettiğine dair tartışmaları yeniden alevlendirdi.

16 Ocak’ta yaptıkları bir açıklamayla 9 Haziran’da gerçekleşecek Avrupa Parlamentosu Seçimlerine katılacaklarını duyuran siyasi oluşum, 2025 yılında yapılacak federal seçimlere de katılmak istiyor.

Peki oluşumun seçim programında hangi konular ele alınıyor? DAVA seçmenlerine ne vadediyor? Siyasi oluşumun başında kimler var?

“Dava” İsmi ve Parti Statüsü

Oluşumun isminin Almancadaki karşılığı “Demokratische Allianz für Vielfalt und Aufbruch”un kısaltması olan “DAVA” teriminin tercihi Almanya’da eleştirilerin odağına yerleşti. “DAVA”nın İslami terminoloji ve Türkiye’deki sağ kesimle ilintili olduğu ile ilgili iddialara karşı çıkan oluşumun Genel Başkan Yardımcısı Avukat Fatih Zingal, DAVA kısaltmasının herhangi bir İslami terminoloji ile bağlantısı olmadığını açıkladı.

Henüz siyasi partiler yasasına göre parti statüsünü almamış olan ve bu nedenle alternatif olarak “siyasi oluşum” olarak hayata geçirilen DAVA’nın kurucuları parti olmaya adım attıklarını ve en geç Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinden sonra siyasi parti statüsüne geçilebilmek için gerekli çalışma ve hazırlıkların tamamlanmış olacağını duyurdu. Oluşumun seçimlere katılabilmek için Almanya çapında 4 bin imza toplaması gerekiyor.

AP seçimlerinde Almanya’daki seçimlerde olduğu gibi yüzde 5’lik bir barajın bulunmaması sebebiyle uzmanlar, DAVA’nın AP’de bir ila iki milletvekili kazanmasının mümkün olabileceğini tahmin ediyor. Önceki seçimlerde ülke çapında yaklaşık 190 bin oy almak Avrupa Parlamentosunda bir sandalye kazanabilmek için yeterliydi. Bununla birlikte, uzmanlar DAVA’nın federal ve eyalet düzeyinde büyük bir rol oynayamayacağı kanaatinde.

DAVA’nın Oy Potansiyeli

Almanya’da çifte vatandaşlığa ilişkin yeni düzenlemelerin DAVA’nın potansiyel seçmen sayısı konusunda pek bir etkisi olmayacağı düşünülüyor. Avrupa Parlamentosu Seçimleri için aday olarak gösterilen DAVA’nın kurucu üyelerinden Mustafa Yoldaş konuya ilişkin, “Elbette düzenlemelerin oy sayısını lehimize artıracağını umuyoruz. Ancak bunun, Alman vatandaşlığına sahip olanların otomatik olarak DAVA’ya oy vereceği anlamına gelmediğini de biliyoruz. Türkiye kökenliler ve Müslüman toplum heterojen bir yapıya sahip. Yüzdelik pay, daha önce olduğu gibi, büyük olasılıkla yerleşik partiler arasında dağılacaktır.” açıklamasında bulundu.

Şu anda Alman pasaportu olmayan yaklaşık 1,5 milyon Türkiye kökenlinin uzun vadede büyük çoğunluğunun Alman vatandaşlığına geçiş yapması bekleniyor. Başvuru sayısının 2024 yılı için 50 bin olacağı tahmin ediliyor.

DAVA’nın Yüzleri

DAVA’nın başkanı 53 yaşındaki Teyfik Özcan, siyasi oluşumun kuruluşundan önce 30 yılı aşkın bir zamandır Sosyal Demokrat Parti (SPD) üyesiydi. Üyelikten bir süre önce istifa ettiğini açıklayan Özcan, Avrupa Parlamentosu Seçimlerinde aday olarak katılmayacak. Avrupa Parlamentosu Seçimlerinde adaylığını koyacak olan isimlerin arasında Ali İhsan Ünlü ve Mustafa Yoldaş yer alıyor.

Bir süre DİTİB’in Aşağı Saksonya Eyalet Başkanlığını yapmış olan ve doktor olarak çalışan Ali İhsan Ünlü, 2014 yılında eyaletteki okullarda İslam din dersinin verilmeye başlaması girişiminde oynadığı önemli rol ve kültürler ve dinler arasında bir köprü kurucu olarak görülmesi sebebiyle Schaumburg kentinde Federal Liyakat Nişanı’na layık görülmüştü.

Diğer aday isim Mustafa Yoldaş ise 1999 yıllarından itibaren Müslüman temsil derneklerinde yer aldı, SCHURA Hamburg’un başkanlığını yaptı ve Hamburg Eyalet Senatosu ile devlet anlaşmasını müzakere etti.

Siyasi oluşumun tanınan isimleri arasında yer alan bir diğer aday da Avukat Fatih Zingal. Zingal, uzun yıllar Uluslararası Demokratlar Birliği’nin (UID) yönetim kurulunda yer aldı. Zingal Almanya’daki Türkiye kökenli topluluğun dikkat çeken davalarında (örneğin Dormagen’da çocukları Gençlik Dairesi tarafından elinden alınan ailenin davasında) aktif olarak çalışan bir avukat olarak biliniyor.

Amaç: “Etnik ve Dinî Azınlıkların Sesi Olmak”

Almanya’da gördükleri “siyasi boşluğu” doldurmayı hedeflediklerini belirten DAVA yetkilileri, “Türk ve Müslüman toplumunun ve etnik ve dinî azınlıkların sesi” olmayı hedeflediklerini vurguluyor.

DAVA’nın kurucu üyesi Yoldaş, öncelikle Müslüman seçmenleri hedef alan bir oluşum olduklarını, ancak gayrimüslimlerin de toplumsal dışlanmayla karşı karşıya kaldıklarını bildiklerini vurguladı. Siyasi oluşumun 16 Ocak’ta yaptığı açıklamada da DAVA’nın “Mevcut partiler tarafından temsil edilmeyen pek çok vatandaş için yeni bir siyasi merkez” olduğu ifade ediliyordu.

Federal Meclis’te yer alan siyasi partilerde bulunan Türkiye kökenli milletvekillerinin “yeterli olmadığını” belirten Özcan, Almanya’da Türkiye kökenli toplum olarak sağlık, hukuk ve spor gibi pek çok alanda başarılıyken “Siyasette çok zayıfız.” değerlendirmesinde bulundu.

DAVA’nın Parti Programı

Peki DAVA’nın seçim programında neler var? Oluşum seçmenlerine neler vadediyor? Türkiye kökenlilerin topluma entegrasyonu ve İslamofobi ile mücadele, seçim programında ön plana çıkan meselelerin başında geliyor. Ayrıca okullarda Türkçenin Türkiye kökenli öğrenciler için ikinci yabancı dil olarak zorunlu ders olması talep ediliyor.

Öte yandan DAVA, “geleneksel değerleri ve yapıları ön plana çıkaran bir politika aracılığıyla” aileyi korumayı hedefliyor ve çocuk ve yaşlı yoksulluğuyla mücadele için de harekete geçmek istiyor. 19 sayfalık programda dile getirilen diğer kaygılar arasında enerji fiyatlarının düşürülmesi, asgari ücretin 14 avroya çıkarılması ve “insani ve adil bir sığınma politikası” dile getiriliyor. Alman kamuoyunda DAVA’nın parti programının diğer partilerden büyük oranda ayrışmadığı ve özel bir siyasi çizgi ortaya koymadığı yönünde eleştiriler de mevcut.

Seçim programında yer alan temel endişelerden biri de “Müslüman karşıtı ırkçılığın bir türü olarak görülen İslamofobi ile mücadele.” DAVA, okullardaki ve toplumdaki önyargıları kırmak ve “İslam ile Almanya’nın ayrılmaz bir şekilde bağlantılı olduğu anlayışını teşvik etmek” istiyor. Okul kitaplarındaki “İslam ve Müslümanların uygunsuz temsilinin” düzeltilmesi talep ediliyor. Programda yer alan başka bir çağrı da “Ayrımcılığın, antisemitizmin ve ırkçılığın yer almadığı bir Avrupa.”

Bunların yanı sıra seçim programında bilhassa son yıllarda gündemin ana maddelerinden biri olan iklim krizi gibi konular da DAVA tarafından ele alınıyor. Programda, “Gezegenimizin korunmasını dünyadaki tüm ülkelerin merkezi görevi ve sorumluluğu olarak gören, haklı ve iyi düşünülmüş bir çevre politikasına bağlıyız.” Bu konuda öne çıkan amaç “ekolojik sorumluluk ile ekonomik kalkınma arasında uzun vadeli refahı sağlayacak sürdürülebilir bir denge bulmaktır.” ifadelerine yer veriliyor. Bu amaca yönelik yenilenebilir enerjinin teşvik edilmesi, “fosil yakıtlara bağımlılığın azaltılması” ve iklim krizinde uluslararası iş birliğinin önemi gibi tedbirler vurgulanıyor.

DAVA’nın ortaya çıkmasından önce de bilhassa Türkiye kökenli seçmenleri hedef alan Alman Demokratlar İttifakı (ADD) ve Yenilikçilik ve Adalet İttifakı (BIG) partileri gibi siyasi girişimler vardı. Ancak bu partilerin hiçbiri başarılı olamadı. Recep Tayyip Erdoğan’ın resmini seçim afişlerine basan ADD, 2017 yılında gerçekleşen Kuzey Ren-Vestfalya eyalet seçimlerinde yüzde 0,1 oy alabilmişti.

DAVA, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Avrupa’daki Uzantısı mı?

Peki bu yaz Avrupa Parlamentosu seçimlerine ilk kez katılacak olan DAVA, Almanya’da sıkça iddia edildiği gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Almanya’daki uzantısı mı? Alman kanalı NDR’e konuşan Yoldaş, “Medyadaki abartılı haberler bizi şaşırttı. Reklam için birkaç milyon euro harcamış olsaydık bile, bu kadar büyük bir tepki elde edemezdik.” ifadeleriyle iddia ve gelen tepkilere karşı şaşkınlığını gösterdi. Türk hükümetinin uzantısı ya da kuklası olmadıklarını vurgulayan Yoldaş, sosyalizasyonunu Almanya’da geçirmiş insanlar olduklarına dikkat çekerek Almancayı şiveli konuşan eski Bavyera Eyalet Başkanı Edmund Stoiber’dan daha düzgün Almanca konuştuğu açıklamasında bulundu.

Alman vatandaşlığına sahip olan ve kendisini Hamburg’da yaşaması sebebiyle “Anadolulu Hansalı” olarak tanımlayan Yoldaş, iddiaları yalanlasa da Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’a duyduğu sempatiyi de gizlemediği gibi Cumhurbaşkanına eleştirisel yaklaştığını da belirtiyor: “Eğer bizden Türkiye’ye, İslam’a veya Erdoğan’a karşı bir pozisyonda olmamız istenirse bunu yapmayacağız. Erdoğan’ın Avrupa’daki insanlarla ilgili politikası ya da Jan Böhmermann’la olan tamamen gereksiz bulduğum tartışması hakkında çok eleştirilerim var. Ama aynı zamanda takdir ettiğim ifadeleri de var.” (Perspektif)

Devamını Oku

Almanya Müslümanlar Koordinasyon Konseyi KRM’den Başbakana Gazze Mektubu

Almanya Müslümanlar Koordinasyon Konseyi KRM’den Başbakana Gazze Mektubu
0

BEĞENDİM

ABONE OL
İsrail’in Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısı sonrası Gazze Şeridi’ne yönelik başlattığı askeri opreasyonları altı ayı aşkın bir süredir devam ediyor. Müslümanlar Koordinasyon Konseyi (KRM) Başbakan Olaf Scholz’a gönderdiği açık mektupta Gazze’deki sivil halkın çektiği acılara son verilmesi ve şiddetin durdurulması için federal hükûmetin somut önlemler alması çağrısında bulundu.

“Masum siviller her ne pahasına olursa olsun korunmalıdır” diyen KRM, hem Hamas’ın terör saldırısını hem de İsrail’in buna verdiği askeri karşılığı kınadıklarını bildirdi. 12 binden fazlasını çocukların oluşturduğu 33 binden fazla ölü ve aralarında çok sayıda kadın, yaşlı ve hastanın bulunduğu 70 binden fazla yaralı ile yaşanan acının boyutlarının kelimelerle ifade edilemeyeceğini ifade eden KRM, Gazze Şeridi’ndeki sivil halkın durumunun felaket olduğuna işaret etti.

“Yüzeysel Eleştirilerle Yetinilmemeli”

Mektupta görgü tanıklarının ifadelerinin yaygın bombardıman ve sivillerin keyfi olarak vurulduğunu belgelediği aktarılarak, gıda, su ve ilaç gibi en temel ihtiyaçların bile karşılanmadığı ve insani durumun hızla kötüleştiği vurgulandı. Başta Federal Almanya Cumhuriyeti olmak üzere uluslararası toplumun yaşanan akıl almaz acılar karşısında kayıtsız kalmaması ve yüzeysel eleştirilerle yetinmemesi gerektiğini vurgulayan KRM, Almanya’nın İsrail’e verdiği koşulsuz desteği eleştirdi:

“Mevcut hükûmetin İsrailli sağcı fanatiklerin hakimiyetinde olduğunun bilinmesine rağmen Alman hükûmeti İsrail’e koşulsuz desteğini ve güvenini ifade ediyor. Bunlar örneğin Filistin topraklarını sömürgeleştirerek ve masum sivillerin öldürülmesine göz yumarak, birçok kez uluslararası hukuku hiçe sayma çağrısında bulundu ki, bunlar Almanya’nın bugüne kadar uluslararası alanda savunduğu ilkelerle büyük bir çelişki teşkil ediyor. Gerçeği bildiği hâlde sessiz kalan ve insan hakları ihlallerini açık ve kesin bir dille kınamayanlar, başka yerde insan haklarını ve uluslararası hukuku savunmak istediklerinde inandırıcı olamazlar.”

Almanya’da yapılan kamuoyu yoklamalarının halkın büyük çoğunluğunun İsrail ordusunun Gazze Şeridi’ndeki güç kullanımını orantısız ve dolayısıyla haksız bulduğunu gösterdiğinin hatırlatıldığı mektupta, Alman halkının da Filistinlilerin çektiği acılara son vermek için adım atmasından yana olduğu vurgulandı.

“İsrail’e Koşulsuz Destek Almanya’nın İtibarını Zedeliyor”

KRM devam eden acılara rağmen çatışmayı sona erdirmek için yeterli çabayı göstermeyen Alman hükûmetini de eleştirerek, Almanya’nın uluslararası itibarının bugüne kadar izlediği politika nedeniyle zarar gördüğünü ifade etti:

“Alman hükûmetinin bugüne kadar savaş suçlarına neredeyse hiç değinmemesi veya bunları kesin ve güçlü bir şekilde kınamaması ve belgelenmiş çok sayıda vakaya rağmen İsrail’e koşulsuz desteğini sürdürmesi eleştirilmektedir. Ülkemiz şu anda İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana uluslararası itibarında en düşük noktayı yaşamaktadır.”

Hükûmetten Talepler

GAZZE ŞERİDİ-Filistinlilerin çektiği ölçülemez derecede büyük acılar karşısında Alman hükûmetini tarihi sorumluluğunu yerine getirmeye ve çatışmayı sona erdirmek için kararlı adımlar atmaya çağıran KRM, buna ek olarak hükûmet yetkililerini kalıcı bir ateşkesin sağlanması için çalışmaya ve acilen ihtiyaç duyulan insani yardımın sadece havadan değil karadan da yapılabilmesini mümkün kılacak adımların atılması için gerekli tedbirler almaya çağırıyor.

KRM mektubunda ayrıca, işlenen savaş suçlarının belgelenmesi ve cezalandırılması için Alman hükûmetini gerekli adımları atmaya, iki devletli çözüme ve Batı Şeria’daki şiddete son verilmesi için kararlı bir taahhütte bulunmaya ve Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından talep edilen tüm tedbirlerin uygulanmasını temine çağırıyor.

Hükûmetin bu acil çağrıya kulak verip vermeyeceğini ise zaman gösterecek. (Kaynak: Perspektif)

Devamını Oku

Avrupalı Askerler İsrail Ordusunda; ‘Savaş Suçları Cezasız mı Kalacak?’

Avrupalı Askerler İsrail Ordusunda; ‘Savaş Suçları Cezasız mı Kalacak?’
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Uluslararası Adalet Divanında soykırımla yargılanan İsrail’in onbinlerce sivilin öldürüldüğü Gazze Şeridi’ndeki kara ve hava saldırılarında binlerce yabancı uyruklu asker de görev yapıyor. Peki İsrail ordusunda görev yapan ve savaş suçlarına karışan yabancı askerleri ülkelerine döndüklerinde ne bekliyor?

Bunlar arasında en dikkat çekenleri ise İsrail ordu mensupları tarafından sosyal medya hesaplarına yüklenen ve çoğu uluslararası savaş hukukunun ihlali anlamına gelen sivil altyapıyı hedef alan yıkım ile sivillere yönelik kötü muamele ve işkence görüntüleri. Sosyal medya ve sonrasında haber ajanslarına yansıyan bu görüntü ve videolarda İsrail askerlerinin sivil halka yönelik aşağılayıcı ve savaş suçları kapsamına giren kötü muamelesi dikkat çekiyor.

İsrail ordusu Gazze operasyonu kapsamında sınırları dışından asker toplama çabalarını da iki katına çıkardı. Bu da orduda İsrail dışından binlerce yabancı uyruklu askerin görev yaptığı anlamına geliyor. İsrail ordusu, bünyesine katılmak isteyen yabancı gönüllüler için bir havuz görevi gören “Mahal” adlı bir program yürütüyor. Bu eğitim programına katılmak için kişilerin İsrail vatandaşı veya çifte vatandaş olması zorunluluğu da bulunmuyor. Yani herhangi bir ülkenin vatandaşı gerekli şartları sağladığı takdirde bu programa katılarak İsrail ordusuna asker olarak yazılabiliyor.

Gazze’deki Ateşkes Kararı İsrail’in Saldırılarını Durduracak mı?

GAZZE ŞERİDİ26 Mart 2024

Bu yeni bir uygulama değil; İsrail ordusu uzun yıllardır çoğunluğu Avrupa’dan olmak üzere 40’a yakın ülkeden binlerce gönüllüyü saflarına katıyor. Konuyla ilgili olarak Euro-Med Monitor for Human Rights tarafından 2013 yılında hazırlanan bir raporda, yüzlerce Avrupalının IDF (İsrail Savunma Kuvvetleri) saflarında gönüllü olarak askerlik yaptığını, askere alınan onlarca Avrupalının ise özellikle Gazze Şeridi’nde Filistinli sivilleri hedef alan ölümcül askeri operasyon ve saldırılara katıldığını ortaya koydu.

İsrail’in Gönüllü Yabancı Askerleri

İsrail, 7 Ekim’den bu yana Gazze’ye yönelik yoğun bombardıman ve akabinde kara harekatına katılmak üzere çok sayıda yedek asker de dahil olmak üzere tüm ordusunu seferber etti. İsrail ordusunda birden fazla vatandaşlığa sahip çok sayıda asker bulunuyor. Bu askerlerin uyruğuna baktığımızda en fazla sayıyla ilk sırada Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı olan İsrailliler geliyor. 7 Ekim’den sonra 10 bin Amerikan vatandaşınının İsrail ordusuna çağrıldığı biliniyor.

İkinci sırada ise Fransız vatandaşları geliyor. 2018 yılı verilerine göre İsrail ordusunda 4185 Fransız asker görev yapıyordu. Bugün de bu sayıya dair resmî bir veri olmasa da 4 bin civarı Fransızın İsrail ordusunda görevli olduğu tahmin ediliyor. Bununla beraber İsrail, farklı Avrupa ülkelerinden, örneğin Birleşik Krallıktan ve dünyanın geri kalan bölgelerinden çok sayıda askeri 7 Ekim’i takip eden süreçte orduya çağırdı.

İsrail vatandaşı olanlar dışında vatandaş olmadığı hâlde İsrail ordusunda hizmet eden gönüllüler de bulunuyor. Gönüllü yabancı askerlerin sayısına dair ise resmî bir veri mevcut değil.

Gazze’de Savaş Suçu İşleyen Fransız Askerler

Geçtiğimiz günlerde sosyal medyaya düşen bir videoda, Gazze’de Şifa Hastanesine sığınan sivillere yönelik darp ve işkence gibi suçlara iştirak eden bir Fransız-İsrail askeri görülüyordu. Bu videonun sosyal medyada yayılması ile İsrail saflarında savaşan ve savaş suçları işleyen yabancı gönüllülerin yahut birden fazla vatandaşlığa sahip olanların durumuna dair sorgulamalar başladı. Fransa muhalafet partilerinden Boyun Eğmeyen Fransa (LFI) milletvekillerinden Thomas Portes Gazze’de görev yapan Fransız askerleri hakkında insanlığa karşı suç ve savaş suçları işledikleri gerekçesiyle suç duyurusunda bulunurken, resmî makamlar bu konuda sessiz kalmayı tercih etti.

Gazze ve Batı Şeria’da İsrail ordusunda görev alan Fransız vatandaşlarının IDF tarafından işlenen savaş suçlarındaki sorumluluğunun incelenmesi gerektiğini belirten Portes, Adalet Bakanı Dupond-Moretti’den savaş suçu işleyen Fransız vatandaşlarını Fransız adaletinin karşısına çıkarmasını istedi.

Dışişleri Bakanlığı sözcü yardımcısı Christophe Lemoine, 14 Mart Perşembe günü kendisine yöneltilen Fransız vatandaşları tarafından gerçekleştirilen olası suistimallerle ilgili bir soru üzerine “Çifte vatandaşlığın, çifte sadakat anlamına geldiğini biliyorsunuz, bu nedenle İsrail vatandaşı Fransızların İsrail’deki askeri yükümlülükleri kapsamında neler yaptıklarını araştırmayacağız” demiş, ancak sosyal medyada yayılan ve bir Fransız askerin de dahil olduğu işkence videosunun ardından 21 Mart Perşembe günü yaptığı yeni bir açıklamada, Fransız adaletinin yurtdışındaki Fransız vatandaşları tarafından işlenen savaş suçları incelemeye yetkili olduğunu dile getirmek zorunda kalmıştı.

Güney Afrika’da Yaptırım, Birleşik Krallık’ta Çifte Standart

Güney Afrika, İsrail saflarında savaşan vatandaşları ile ilgili olarak en sert duruşa sahip ülkekerden birisi. Geçtiğimiz günlerde, Güney Afrika Uluslararası İlişkiler ve İşbirliği Bakanı Naledi Pandor, İsrail ordusuna katıldıkları tespit edilen ülke vatandaşlarının, ülkelerine döndüklerinde gözaltına alınacaklarını dile getirmişti.

Birleşik Krallıkta da İsrail saflarında savaşan vatandaşlar meselesi Parlamentoya taşındı. İşçi Partisi milletvekili Afzal Khan hükûmete yönelttiği yazılı sorusunda İsrail ordusundaki Birleşik Krallık vatandaşlarına dair bilgi isterken, hükûmetten verilen cevapta “Birleşik Krallık’ın birden fazla uyruğu olan vatandaşlarının diğer ülkenin yasal olarak tanınan silahlı kuvvetlerinde hizmet etme hakkını tanıdığını belirtildi. Ancak Birleşik Krallık Dışişleri Bakanlığının daha önce Rusya-Ukrayna Savaşı‘na dair yaptığı açıklamalarda, Birleşik Krallık vatandaşlarının savaştaki faaliyetlerinin Birleşik Krallık yasalarına göre suç teşkil etmesi durumunda yargılanacakları belirtilmişti. Buna karşılık İsrail ordusunda savaşmaya giden ülke vatandaşları hakkında böyle bir uygulamanın söz konusu olmaması ortada bir çifte standardın olduğu tartışmalarına kapı aralıyor.

UAD’nin Soykırım Kararı

İsrail, kurulduğu 1948 yılından bu yana ilk kez, Gazze’deki askeri operasyonları nedeniyle Birleşmiş Milletler’in en yüksek yargı organı olan Uluslararası Adalet Divanı (UAD) önünde soykırımla suçlanıyor. UAD ocak ayında açıkladığı kararda, İsrail’in Gazze’de Filistinlilere karşı soykırım uyguladığı iddialarının inandırıcı olduğunu belirtmiş, İsrail’e, Gazze sakinlerine yönelik öldürme, saldırı ve yıkımla ilgili her türlü eylemden kaçınması, soykırımı önlemek için tüm tedbirleri alması ve Gazze’de Filistinlilerin içinde bulundukları olumsuz yaşam koşullarına karşı acilen ihtiyaç duyulan temel hizmetlerin ve insani yardımların sağlanması için acil ve etkili önlemler alması talimatını vermişti.

İSRAİL’E YÖNELİK SOYKIRIM DAVASI; 23 Ocak 2024

İsrail’in Gazze Şeridi’nde 7 Ekim 2023’ten beri hava ve karadan yürüttüğü saldırılar, çoğu çocuk ve kadın olmak üzere 32 binden fazla sivilin ölümüne ve yaklaşık 75 bin sivilin yaralanmasına neden olurken, binlerce insanın enkaz altında olduğu biliniyor. İsrail, sivil yerleşim yerleri ve yerinden edilmiş halkın sığındığı hastane, okul ve barınakları hedef alan saldırılarının yanı sıra bölgeye insani yardımların girişini de engelleyerek 2.2 milyon nüfuslu Gazze Şeridi’nde büyük bir insani felaketin yaşanmasına neden oluyor. Başta BM’ye ait kuruluşlar olmak üzere uluslararası toplum, çoğu hastanenin kullanılamaz hâle geldiği, gıda, içme suyu, tıbbi malzeme ve hijyen ürünlerinin eksikliğiyle tetiklenen açıklık, susuzluk ve hastalıklar nedeniyle bölgeye insani yardımların girişinin artırılması çağrısında bulunuyor.

25 Mart’ta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) Gazze’de kalıcı ve sürdürülebilir ateşkese dönüşecek şekilde ramazan ayında acilen ateşkes sağlanmasını öngören kararı kabul etmiş, ancak İsrail söz konusu ateşkes kararına uymayacaklarını açıklamıştı. (Perspektiv)

Devamını Oku

İtikâf İçin Niyet

İtikâf İçin Niyet
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bu günlerde ister vakit namazı kılmak için bir camiye girelim, ister bir mescide girelim, ister iman ve Kur’ân dersi tezekkür ettiğimiz, içinde cemaatle vakit namazı kılınan bir mekana, hatta biiznillah hava alemindeki online toplantılarımıza katılacağımız odamıza girelim,;

-Dış kapının eşiğinden adımımızı atarken dilimizde şu niyet olmalı:
-“Niyet ettim Allah rızası için şu vaktin namazını kılıncaya kadar/ veya bir ders süresi kadar/veya bir gece/ veya bir gün/ veya şu kadar süre itikâf yapmaya.”

-Niyetten anlaşılacağı gibi, itikâfı parçalı yapmak mümkündür.
-Yani on günün tamamında değil de, bu günler içinde parça parça yapılabilir
-Bu yüzden itikâfa niyet ederken eğer parçalı yapacaksak süre belirlemeyi unutmayalım.
-Parçalı yaptığımızda son on günde birden fazla itikâfa girme fırsatı da bulmuş oluyoruz.

İtikâf süresinin en çoğu on gündür.

-En azı “sübhanallah” diyecek kadar bir andır.
-Eğer on günlük niyet edersek veya on günden kısa olmakla beraber bir-iki günlük niyet edersek, bu günlerden biri Cuma günü ise, niyet ettiğimiz mekânda Cuma namazının kılınır olması şarttır.

Hanımlar evlerinin bir odasında itikâfa girebilecekleri gibi,
-Kuran ve ders okudukları bu odalarını itikâf için kullanabilirler.

Kadir Gecesini Aramak

Ramazanın son on günü içerisinde itikâfın sünnet-i müekkede olmasının bir hikmeti,
Kadir Gecesi’ni aramak ve ihya etmektir.
Çünkü Kur’ân’ın bildirdiği gibi, bin aydan daha hayırlı olması hasebiyle Kadir Gecesi, gecelerin en faziletlisidir.
İtikâfın bu geceye rastlamasının feyiz ve sevabı hesapsızdır.

– İtikâfta kaza veya nafile namaz kılınabilir,
-Allah zikredilebilir, tespih çekilebilir, dinî veya imanî dersler yapılabilir, tövbe istiğfar yapılabilir.
-Yani bu süre -tabir caizse- Allah ile baş başa bulunduğumuz zamandır.
-Muhtevayı buna göre doldurabiliriz.
-Malayani şeyler yapmamak yeterlidir.

İtikâfın şart ve rükünleri şunlardır:

1. Niyet yapılmalıdır.
2. Gündüzü oruçlu olmalıdır.
3. İtikâf bir mescitte veya mescit hükmünde bir mabette yapılmalıdır.
4. İtikâfa niyet eden Müslüman olmalı ve dinî emirler hususunda mükellef bulunmalıdır.

İtikâfta Süre

-Hanefîlerden İmam Ebû Yusuf’a ve Malikîlere göre itikâfın en az süresi “bir gün”dür.
-Hanefîlerden İmam Muhammed ile Hanbelîlere göre itikâfın en az süresi, kişiye bağlı olarak “bir andır”.
– Şafiîlere göre ise itikâfın en az süresi “tesbih çekme” süresi kadar bir zamandır.

Demek oluyor ki bir Müslüman, Ramazanın son on günü içerisinde bir mescide vakit namazı kılmak için girerken aynı zamanda “vakit namazı kılma süresince” itikâfa niyet etse, namazı kılıp camiden çıkarken itikâf yapmış olarak çıkar.

Ramazanın son on günü içinde, istenilen vakitlerde itikâf yapılabilir.
Meselâ yalnız gündüzlerde veya bu günlerin belli vakitlerinde itikâfta bulunmaya niyet etmek sahihtir. Bu durumda niyet edilen süre bitince, itikâftan çıkılmış olur.

DUA

Ey rahmeti sonsuz olan!
Ey merhameti nihayetsiz olan!
Ey bağışlamasına sınır olmayan!
Ey hesapsız iyilikleri için sonsuz minnet ettiğim Allah’ım!
Kusurlarımı affet!

Günahlarıma mağfiret buyur!
Seyyiatımı bağışla!
Hatalarımı ört!
Ayıplarımı setreyle!
İtikâfımı ve ondaki evradımı, ezkârımı, tezekkürümü, tefekkürümü, ibadetimi kabul eyle!

Âmin.

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.