DOLAR

38,2580$% 0.11

EURO

44,1314% 0.1

STERLİN

51,2939£% 0.09

GRAM ALTIN

4.280,62%1,70

ÇEYREK ALTIN

7.036,00%1,72

BİTCOİN

฿%

İmsak Vakti a 02:00
Amsterdam HAFIF YAğMURLU 15°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
X

Okuma Oranı Yükseliyor mu?

Geçenlerde bir arkadaşım “Kitap fuarın da kalabalıktan ilerlemek ve kitapçılara ulaşmak mümkün değildi, okuma oranımız yükseliyor.” diye mesaj atmış. Dünyadaki kitap okuma oranlarını ve bir yılda kitaplara harcanan paraları araştırdım.

"1" height="10" width="20%" direction="up">

– BÜNYAMİN ZİLE (bunyaminzile@gmail.com)

"1" height="250" width="100%" direction="up">

Sık sık kitapçılara yolum düşer. Girdiğim her kitapçı da kitaplara karşı yoğun bir ilgi görürüm, sonra kitap fuarları tıklım tıklım insan dolu. Kitaplara bu kadar yoğun ilgili olduğuna göre okuyanımız çok olmalı diye düşünürüm.

Geçenlerde bir arkadaşım “Kitap fuarın da kalabalıktan ilerlemek ve kitapçılara ulaşmak mümkün değildi, okuma oranımız yükseliyor.” diye mesaj atmış. Dünyadaki kitap okuma oranlarını ve bir yılda kitaplara harcanan paraları araştırdım.

Halimiz içler acısı; ülkemizde nüfusumuzun sadece on binde biri düzenli kitap okuyor. Afrika Ülkelerinin bile gerisinde olduğumuzu gördüm. Ülkemizde bir yılda basılan toplam kitap sayısını da merak ettim; ama hiç söylemesem daha iyi…

Neden okumuyoruz? Bu soruyu kendime sorduğumda birçok şey söylemek geliyor içimden. Önce aileden başlamak gerekir belki. Anne babası kitap okumayan ailelerin çocukları kitap okur mu? diye bir başka soru karşıma çıkıyor.

Çoğunlukla çocukları da okumaz diye cevap veriyorum. Bunu bilmek için Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok diye düşünüyorum; Ama benim annem babamda kitap okumazlardı, ben sürekli kitap okuyorum.

Çocukluğumda oyun oynadığım, çeşitli yaramazlıklar ettiğim, arkadaşlarımda Ortaokula gidiyorlardı; ama kitap okumazlardı. Anne babaları da kitap okumazlardı. Üstelik “Sürekli oku yavrum.

Oku da adam ol…” diye nasihatler ederler sonra çocukları ders kitapları dışında bir kitap okuyunca “Okuyup da alim mi olacaksın? Dersine çalış…” sözüyle okuma isteği olanı da soğuturlardı. Okuma alışkanlığı kazanmada aile kadar çevre etkisinin de önemli olduğunu kim inkar edebilir ki. Onlar okumazdı, hala okumazlar; ama ben sürekli okuyorum.

Okul çağlarında, özellikle ortaokul yıllarında okuma alışkanlığı kazanamayan bir insan lise yıllarında da bu alışkanlığı kazanabilir. Sonra kazanması çok zor biliyorum. Burada özellikle Türkçe ve edebiyat öğretmenlerine büyük rol düştüğü gerçeği ile karşılaşıyoruz.

Ortaokul yıllarım aklıma geliyor. Türkçe öğretmenlerimin bana okumayı nasıl sevdirdikleri, kitap okumam için nasıl uğraştıkları. Okudukları kitapları bana hediye ederek okumamı sağladıkları gözlerimin önüne geliyor; aklıma geldikçe onları hayırla yad ediyorum. Şimdilerde her üç öğretmenimizden sadece biri sürekli kitap okuyormuş.

Bu okumaya mesleki kitaplarda dahilmiş; öğretmenleri bile okumayan bir toplumun çocukları kitap okur mu? Okumayan öğretmenlerin yetiştirdiği bir toplum içerisinde sürekli kitap okuyan insanların çoğalmasını beklemek hayalcilikten öte bir şey olur mu inanın bilmiyorum; ama ben sürekli okuyorum.

Bir gün Mahatma Gandi’ye oğluyla birlikte bir kadın gelmiş. “Bu çocuk çok şeker yiyor, evde hiç şeker kalmıyor. Söyleyin de yemesin.” der. Gandi iki ay sonra gelmelerini söyler. İki ay sonra geldiklerinde Gandi çocuğa sadece “Şeker yeme.” der ve gönderir. Kadın bizi “Şeker yeme.” demek için mi iki ay bekletti diye düşünür.

Tekrar Gandi’nin yanına giderek “Sadece bunu söylemek için mi bizi iki ay beklettin.” der. Gandi kadına şu cevabı verir. “Sizin geldiğinizde şeker yiyordum. Damağımda şekerin lezzeti varken söylediğim etki etmezdi. Onun için iki ay sonra gelin dedim.” Söyle bir düşünelim.

Okumayan bir öğretmenin okuyun diye öğrencilerine öğütler vermesinin ne kadar etkisi olur? Kendisinin yapmadığı şeyleri başkasına yapın diye öğütler veren bir insan alim bile olsa sözleri hiç kimseye etki etmeyecektir.

Benim çocukluğumda bilgisayar yoktu. Telefon yoktu. Televizyon çok az kişinin evinde vardı. Zamanımızın çoğunu boş alanlarda oynadığımız oyunlar alırdı; bir de ödevler. Şimdi herkesin elinde bir telefon, herkesin evinde bir bilgisayar ve internet var.

Herkes istediği anda istediği bilgiye ulaşıyor. Ülkemizde nüfusun yüzde doksan beşi televizyon seyrediyormuş. Televizyon seyretmekten okumaya zaman kalmadığı acı bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Tamam “Bilişim.” çağındayız anlıyorum; ama yine okumuyoruz. Boş zamanlarımızın çoğu Televizyon karşısında, sosyal medya da geçiyor.

Bilişim çağının insanlarımızı daha da sığlaştırdığı düşüncesi sürekli zihnimi tırmalamaya başlıyor. Okumaya zaman bulamıyoruz. Daha da acısı boş şeylerle uğraşmaktan düşünmeye de zaman bulamıyorlar. Eskiler okumazlardı, şimdikiler de okumazlar; ama ben sürekli okuyorum.

Birde Kapitalizmin doymak bilmeyen yönetmek ve çok uluslu şirketlerinin sürekli kar etmek hırsı ile dünyanın bütün toplumlarına “Siz çalışın, bize mal üretin, belirli bir geliriniz olsun. O gelirinizin hepsini tüketin.

Biz sizin yerinize okuruz, düşünürüz ve üretiriz. Bunlar sizin için boş şeyler.” diye sürekli pompaladığı propagandaları var elbet. Erich Fromm’un “İnsanlığın tarihi itaatsizlikle başladı; ama itaatle son bulacaktır.” dediği cinsten bir şeyle karşı karşıya kalıyor insanlık.

İtaat deyince aileden başlayıp okullarımızda da devam eden kötü bir geleneğimiz var. Çocuklarımızı sürekli “Uslu dur, yaramazlık yapma…” gibi sözlerle terbiye etmeye çalışırız. Ne ailede ne okulda çocuklarımıza “Çalışırsan her şeyi başarırsın, birileri yapıyorsa sen de yaparsın…” diye çalışmaya özendirici öz güvenini artırıcı öğütler vermeyiz.

Bir öğretmen kendisi gibi düşünmeyen farklı görüşleri savunan öğrencisini sınavlarda kötü not vererek cezalandırma yolunu seçer. Yine bir anne ya da baba söylediklerini yapmayan, sözlerini dinlemeyen çocuklarını “Dayak cennetten çıkma.” diye hemen bu yöntemle terbiye etmeye çalışır. Ne derece doğrudur bu davranış ve tutumlarımız diye hiç kafa yormayız.

Düşünmeyiz. Sonra da içine kapalı, kendine güveni olmayan, düşündüklerini söylemekten korkan insanlar yetiştirdiğimizin farkına bile varmayız. Doğan Cüceloğlu’nun “Kocaman bedenli bonzai ruhlu.” diye tanımladığı insanlarla dolu bir toplum haline geliriz. Aklıma yüreğimi sızlatan sorular üşüşüyor.

Böyle bir toplum okur mu? Okuduğunu anlar mı, sindirir mi, düşünür mü? Ne kadar mal, hizmet ve düşünce üretir…? Böyle bir toplum da Farabi’ler, İbni Sina’lar, Ali Kuşçulu’lar El Türki’ler çıkar mı? Bu ve benzeri soruların cevabını elbette hepimiz biliyoruz.

Sözün özü;

Okumayan düşünmez,

Düşünmeyen okumaz.

Okusa da bilmez,

Bilse de sindiremez.

Okuma oranları yükseliyormuş. Kulağa hoş gelen bir ifade biliyorum. Yükselse ne olacak? Sorusunu sormaktan kendimi alamıyorum.

YORUMLAR

s


En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

2025 Yılı Kur’an-ı Kerim Tilavet Yarışması Köln Elemeleri Yapıldı

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.